14 Şubat 2016 Pazar

Bas Müslümanın Kuyruğuna, Gör Müslümanlığını!

     Kelime-i Şehadet getirince müslümanlığı kabul etmiş,artık islâm çatısı altına girmiş oluruz. Ayrıca İslamın beş şartını yerine getirir,İmanın altı şartına uyar müslümanlığımızı pekiştirmiş,hatta cenneti bile garantilemiş sayılırız.

          Tabi yersen...

     Nedendir bilinmez İslam çatısı altına sonradan girenler,müslüman bir ailenin ferdi olanlara göre Müslümanlığı daha doğru daha güzel yaşıyor. Günümüzde müslümanım diyenlerin çoğu islamı ne kadar yaşıyor? Öz de mi müslümanız? Söz de mi?

     Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî'nin yedi öğüdüne iyi baktığımızda;
-"Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol." Buraya kadar tamam. Ama o yardım ettiğimiz bize bir yanlış yaparsa?
-"Şefkat ve merhamette güneş gibi ol." Bu da tamam. Ama o merhamet ettiğimiz bize merhamet etmezse?
-"Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol." Bu belki. Ama buna da tamam diyelim hadi. Ya o kusurunu örttüğümüz kişi bizim kusurumuzu yüzümüze vurur yada bir yerde anlatırsa?
-"Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol." İşte bu çok zor. Hadi buna da tamam diyelim. Ya o asabiyette ölü gibi olduğumuz kişi daha çok üstümüze gelir bizi zorlarsa?
-"Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol." Bu da tamam elhamdülillah. Ama o alçak gönüllülükte toprak gibi olduğumuz kişi ukalalıkta bataklık gibi olup bizi içine çekiyorsa?
     Ve son olarak...
-"Hoş görülülükte deniz gibi ol." Hoş görülü bir toplumuz çok şükür. Ama bizim hoş görüyle yaklaştığımız o kişi bize karşı çok despotsa?

     Hepsine ortak cevabımız "Bizde ona aynısını yapar yada haddini bildiririz" olur değil mi?

     O zaman biz ne kadar müslümanız?

     Hani diyor ya Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî:"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol." diye. İşte aynı şekilde yaptığımız bir iyiliğe karşı bize kötülükte yapılsa biz iyi taraf olmaktan yine de vazgeçmemeliyiz.

Allah halis müslümanlardan olmayı nasip eylesin inşallah!


Mustafa SEVGİ

12 Şubat 2016 Cuma

Yıllardır Yapamadığımızı Yaptılar!

     Gün geçmiyor ki ülkemize karşı yapılan ihanetlere bir yenisi daha eklenmesin! Biz bu ihanet şebekeleriyle uğraşırken,devletin selameti için uğraşırken araya fitne tohumları atılmaya çalışılmasın!

     Ülkemizde çok tehlikeli olan fay hatlarından(Sünni-Alevi,Türk-Kürt, birisi durulurken diğerlerini alevlendirmekle uğraşan ihanet şebekesi ve dış mihraplar son seçimlerden sonra istediklerini alamayınca delirmişcesine saldırmaya başladılar. Karşılarında ise artık yaptıkları saldırılara eskisi gibi karşılık vermeden duran bir ülke olmadığını anladıklarında ise ellerinde ne kadar koz varsa masaya yatırmaya başladılar. Oyunlar üstüne oyunlar... En sonunda onlarda olmayınca yıllardır körükledikleri PKK ateşinin sönmesini istemedikleri için PKK terör örgütünün Suriye'deki yapılanması da olarak gösterilen ve Suriye sınır hattında ülkemiz adına tehdit oluşturan PYD terör örgütüne sahip çıkarak:"PYD'yi terör örgütü olarak görmüyoruz. Desteklerimiz devam edecek" diyecek kadar gözlerini kan bürüdü. Akabinde olanlarsa daha dikkat çekici.

     Yıllardır sönmeyen ateş!

     Dış mihrapların ülkemizde yıllardır canlı tutmaya çalıştığı,fitnelerle de bunu bir zamanlar bir nebze de olsa başardığı Türk-Kürt çatışması yıllardır sönmeyen ateşlerden birisi olduğu gibi bu keferelerin de sönmeyen bir ateşi vardı. Ta ki düne kadar!

     Yıllarca uğraştıkları bu olaylar artık tutmamaya başlayınca,Türkiye halkının bir arada teröre lanet okuduğunu ve "Tük-Kürt kardeştir" nidalarıyla el ele,kol kola daha da sarsılmayan bir güç haline geldiğini görünce artık kendi açıklarını kapatmakla işe başladılar.

     Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han'ın:
-"Yıllarca bunlar birbirine düşsünler diye bekledim,birbirine düştüler ama beni indirmişlerdi.." dediği Ortodoks-Katolik çatışması da bu keferelerin 20 yıllık sönmeyen ateşiydi. Ama Ortodoks ve Katolik cemaatlerinin ruhini liderlerinin dünkü Küba ziyaretinde bir araya gelmeleri,kendilerine karşı olası bir İslami tehlikeye karşı tek vücut olmaları yönünde bu ateşin sönme yolunda olduğunu gösterir gibiydi.


     Yani yıllardır İslam çatısı altında birleşmeyi beklediğimiz halde yapamayan biz müslümanlara karşı birleşen hristiyan cemaatleri bizim yıllardır yapamadığımızı yaptı. Fitne çıkarmakta süper güç olanlar bir kez daha oyunlar içine girdi. Unutmayalım ki Allah c.c en büyük oyun bozandır! Lakin bizlerin de aklını başına alıp bir an önce "Tek Vücut" olmamız şart!

     Allah yar ve yardımcımız olsun..

Mustafa SEVGİ

11 Şubat 2016 Perşembe

Bakmak ile Görmek Arasında ki Fark.

Eğer bir fikir sahibiyseniz ve bu fikrinizi savunacaksanız, bu savunmanızı karşıt bir fikri savunana saldırarak yaparsanız bu sizin acizliğinizi gösterir. Bakınız bugün ülkemizdeki İslam karşıtı tüm fikirlerin tek odağı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sadece ülkeyle kalmıyor bütün dünyada İslam düşmanı herkes Recep Tayyip Erdoğan’a kin besliyor. Zaten Putin ‘’Mevcut yönetim Türkiye’yi İslamlaştırıyor.’’ diyerek bu dediklerimin altına önceden imzasını atmış oluyor. Ülkemizdeki bir kesim ise bu İslam düşmanlarının kendilerine Türkiye’yi bölmek adına verdikleri destekle kendilerini gururlu onurlu ve mutlu hissediyorlar. Bu konun özeti de şudur; İmam Şafii’ye sorulur: - Fitne zamanı Hak ehlini nasıl bulabiliriz? Cevap verir: -Düşman oklarını takip edin, sizi Hak ehline götürecektir. Netanyahu ve diğer süper güçlerin Hak ehli, Erdoğan’ın ise düşman oku olduğunu söyleyecek beyin ancak ölmüş bir beyindir. Burada Erdoğan’ı övdüğümü sanacaklar ancak ben İslam’ı savunurken İslam düşmanlarının oklarını takip ediyorum ve bu oklar Erdoğan’a çıkıyor. Dolaylı yolla övmüş oluyorum evet. Bunu da hak ediyor Sayın Başkan. Her şeye rağmen hala bu kafada ısrar edenler beyin ölümü gerçekleşmiş kişiler oldukları için fikirlerine fikir değeri vermek beyin kırıntısı olan birinin işi değildir. Bunu okurken bile içlerinden bana ve yine Başkana saldıracak kişilerdir bu kişiler. Sanayiye yollasanız ‘’Bizlik bir şey yok.’’ cevabını alacağınıza hiç şüphem yok. Bunlara sadece Allah ıslah etsin veya Allah belasını versin diyebiliriz. Eğer bilmeden bu yoldaysa birincisi ama bilerek bu yoldaysa ikincisi.

Mehmet BARAN

10 Şubat 2016 Çarşamba

Neden En Güçlü Değiliz?...

     Neden en güçlü değiliz? Neden hala daha ülke olarak söz sahibi olamadığımız noktalar var? Ülke olarak,devlet olarak izlediğimiz strateji,iç işleri ve dış işleri ne doğru mu? Ne kadar doğru?     

     Selçuklu dönemlerinde yaşamış,ahiliğin kurucularından olan Ahi Evran'ın da şeyhi olan Şeyh Evhadü'd-Din Hamid El-Kirmani'nin üzerine düştüğü çok önemli bir konu vardı. Bu konu zaferlerin,yükselişlerin sadece savaşlarla olmayacağını,olursa da sağlamlığını artıracağını teyid eden bir konuydu.

     Konu "İŞİNİN EHLİ" olmaktı.

     Şeyh Evhadü'd-Din Hamid El-Kirmani savaşların sadece pusatlarla(silahlarla) değil akçe (para) ile de kazanıldığı görünüşünü savunur bunun için işinin ehli sanatkarlar,zanaatkarlar ve tüccarlar yetiştirmenin devlete katkılarının çok olacağını ve devletin daha güçlü olacağını savunmuştur. Nitekim müridlerinden ve damadı olan Ahi Evran'ın kurucusu olduğu Ahilik teşkilatı kurulmuş ve Şeyh Echadü'd-Din Hamid El-Kirmani'nin bu görüşünün doğruluğu kanıtlanmıştır ve Ahilik günümüze kadar gelmiştir.

     Şeyh Evhadü'd-Din Hamid El-Kirmani'nin bu düşüncesinin altında yatan amaç neydi?

     Şeyh Evhadü'd-Din Hamid El-Kirmani bu düşünceyle işini düzgün yapan bireyler yetiştirmek,tüccarların yaptığı hileleri önlemek,yabancı tüccarlar yerine yerli tüccarlara iş yaptırmak ve en önemlisi de buradan gelen parayla aç-susuz,evsiz,yoksul,öksüz gibi muhtaç durumda olanlara yardım etmek amacıyla bu teşkilatın temellerini atmıştır.

     Gelelim günümüze ve konumuza...

     Günümüzde Ahilik teşkilatı halen daha var ama bunlar farklı adlarda işlevlerine devam etmektedir. Mesela Esnaflar Odası... Peki sizce bu Esnaflar Odası Osmanlı ve Selçuklu döneminde ki Ahilik teşkilatı gibi verimli çalışıyor mu? Daha doğrusu günümüzün ahilik teşkilatı olan Esnaflar Odasının başındaki denetleyenler ne kadar işinin ehli ki diğer sanatkar,zanaatkar ve tüccarları işlerinin ehliliği konusunda denetleyebiliyor?

     Şimdi bunları da bir kenara koyup "İŞİNİN EHLİLİĞİ" konusuna geri dönersek devletimizi yönetenler aynı şekilde ne kadar işinin ehli? İktisadi ve İdari Bilimler fakültesi mezunu bir insan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında ne kadar işinin ehli olabilir? (Sözüm meclisten dışarı) Bu zamana kadar ülkemiz bu şekilde yönetilemedi mi? Hastahanelerde hasta bakıcılar/temizlikçiler doktor veya hemşire gibi iş yapmadı mı? Şeytanla iş birliği yapanlar,devlet içinde devlet kurup islama savaş açanlar VAİZ'lik yapmadı mı?

     İşte kardeşlerim bütün mesele bundan ibaret. Bir taşı alıp gediğine oturtmak bütün taşların yerini değiştirse de bir bütün halinde sağlamlığını artırır. Biz bunu bu zamana kadar yapamamıştık şimdi bir taşı gediğine oturttuk bütün taşlar sallanmaya yerinden oynamaya başladı. Süreç sancılı ama müjde yakın inşallah. Biraz sallanacağız ama inşallah sağlamlaşacağız.

Mustafa SEVGİ